MENTEŞE
Menteşe Genel Bilgiler | Dil tercihi |
Coğrafi Konum
Ülkemizin ve Dünya’nın en önemli turizm merkezlerinden birçoğunun bağlı olduğu Muğla ilinin merkez ilçesi olan Menteşe, daha çok Muğla’nın turistik ilçelerine gidilip gelinirken "içinden geçilen bir yerdir" tatilciler için. Geziyi daha çok denizle özdeş tuttuğumuzdan mıdır nedir, deniz kıyısında olmayıp da turist yoğunluğu olan yöremiz pek azdır. Bu, anlaşılabilir bir şey olsa da biz gene de Menteşe’ye en az bir gün ayırmanızı önereceğiz. Ama Menteşe’de (Muğla il merkezi) konaklayıp da şehir gezisinin yanı sıra çevre gezisi de yapacaklar, dolu dolu bir kaç gün geçireceklerdir.
Muğla’nın merkez ilçesi olan Menteşe doğuda Denizli ili, batıda Milas ilçesi, kuzeyde Kavaklıdere ile Yatağan ilçeleri ve güneyde ise Ula, Köyceğiz ilçeleri ve Ege Denizi ile çevrilidir.
Aynı zamanda Muğla il merkezi de olan Menteşe denizden 670 m yükseklikte, üstü düz bir kaya kütlesi şekliyle ilginç bir görünüme sahip olan ve halk arasında Masa Dağı olarak anılan Hisar (Asar) Dağı eteklerinde kurulmuştur. Karadağ, Kızıldağ, Masa Dağı ve Hamursuz Dağı ile çevrelenmiş bir çanak görünümündedir. Genel olarak güneyden kuzeye ve doğuya doğru yükselen sık çam ormanları ile kaplı dağlık ve ormanlık bir arazi yapısına sahiptir. Düğerek'in kurulduğu yamaçların gerisinde rakım hızla artar ve Menteşe Dağları silsilesi içinde yer alan Yılanlı Dağı’nda yükseklik 2.000 metreye yaklaşır.
İklim
Menteşe, Akdeniz iklimi etkisindedir. Yaz ayları kurak, kış ayları bol yağışlıdır. İlçe merkezinde rakımın yüksek olması nedeniyle bazı yerleri yayla olarak (örn. Karabağlar Yaylası) anılmaktadır. Yaz günleri sıcak olsa da çevreye oranla serin geçmektedir. Özellikle yaz gecelerinin ayrı ve keyifli bir serinliği vardır Menteşe’de.
Ulaşım
Kara yolu
Menteşe’ye karayolu ulaşımı çok kolaydır.İzmir’e hemen hemen günün (24 saat) her saatinde; İstanbul’a sabahtan gece yarısına kadar birçok saatte; Antalya, Aydın, Denizli gibi komşu illere günün birçok saatinde; başta Ankara olmak üzere yurdumuzun birçok yöresine ise her gün çok sayıda otobüs seferleri bulunmaktadır.
Havayolu
Menteşe ilçesi, Dalaman Havalimanı’na 89 km. , Milas-Bodrum Havalimanı’na ise ile 76 km. mesafededir.
Muğla ilçeler
Tarihçe
Menteşe tarihçesi demek aynı zamanda Muğla tarihçesi demektir.
Bölgeye, ilk çağlarda Karyalılar (Carialılar) yerleştiği için - MÖ 3.400 yıllarında gelen kavimlere önderlik etmiş 'Kar' isimli bir komutandan esinlenerek - Karya (Caria) adı verildiği söylenmektedir.
Karyalılar yaklaşık olarak MÖ 1150’den MÖ 545'e kadar bağımsızlığını muhafaza etmişlerse de, MÖ 7. ve 6. YıllardaLidya kralları Anadolu'nun önemli bir kısmı gibi Karya Dor kentlerini de ele geçirmişler; MÖ 546'da Lidyalıların Perslere yenilmesinden itibaren ise, Karyalılar da Pers İmparatorluğu'nun yönetimi altına girmişler.
Bölge sırasıyla; MÖ 189’da Bergama Krallığının, MÖ 133’te Roma İmparatorluğu’nun, 395’te Roma İmparatorluğu’ nun ikiye ayrılmasıyla da Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiş. Türklerin eline geçmesi Uç Beylerden Menteşe Bey tarafından (kimi rivayete göre 1282, kimi rivayete göre de 1284’te) gerçekleşmiş.
Menteşe Bey Karya’nın içlerine doğru ilerledikçe, Bizans nüfusunun önemli bölümü kıyılara ya da adalara kaçtı. Yörede kalan Bizans nüfusunu Türkleştirip İslamlaştırdıktan sonra, yeni fethedilen ve nüfusu büyük ölçüde azalan Karya topraklarına Germiyanoğulları boylarından topluluklar istedi. Bu isteği uygun görülerek yeni fethedilen Karya topraklarına çok sayıda topluluk gönderilmeye başladı. Böylece, yörenin ilk nüfusu Germiyan Türklerinden oluştu. Karya adı bırakıldı; yöreye fatihinin adı olan “Menteşe” verilmiş
Menteşe Beyliği, diğer Türkmen beylikleri içinde birden gelişen Osmanlı Beyliği karşısında fazla dayanamamış; Yıldırım Bayezid zamanında (1391), bütün Türk beyliklerini tek çatı altında toplama politikası güden ve giderek cihan imparatorluğuna yönelen Osmanlı Devleti egemenliğine girmiştir.
Bölgedeki bu ilk Osmanlı hakimiyeti geçici olmuş; Menteşe, 1402'de Çubuk Zaferi’nden sonra Timur’un hakimiyetine girmiş ve 22 yıl daha bağımsız kalmış; 1424 yılında Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murat tarafından kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Rodos adasını almak üzere 16 Haziran 1522 tarihinde İstanbul’dan yüz bin kişilik ordu ile Menteşe iline hareket eden Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman, 23 Temmuz 1522 günü Menteşe’ye geldi. 28 Temmuz 1522’de Rodos’a ulaşan Kanuni, aynı yılın Ekim ayında Rodos’u aldı. Dönüş yolunda da aynı güzergâhı takip etti. 8 Kasım 1522 günü Menteşe’ye geldi, 1 gün mola verip otağ kurdu. O güne kadar alınamayan Bodrum Kalesi’nin fethini Palas Mustafa Paşa’ya emretti. Tamamlanan bu fetih ile beraber ilimizin yaklaşık olarak bugünkü sınırları çizilmiştir.
Kentin siyasi önemi Osmanlı devrinde daha da artmıştır çünkü Menteşe Beyliği devrinde bu bölgenin yönetim merkezi Milas iken, Osmanlı devleti bu yeni sancağın yönetim merkezi olarak Muğla'yı –bugünkü Menteşe ilçesi- seçmiştir.
1884 yılında 5 ilçe, 3 bucak ve 329 köyden meydana gelen Menteşe Sancağı, 30 Ekim 1913’te Aydın eyaletinden ayrılarak il olmuş ve Muğla adını almıştır.
Menteşe ilçesi 06 Aralık 2012 tarih ve 28489 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanunla Muğla Merkez ile 4 belde ve 48 köyü kapsayacak şekilde kurulmuştur.
Kent Turu
Kent merkezi sivil mimarinin çok güzel örneklerini barındırmaktadır. Aracınızı Valiliğin de bulunduğu meydana açılan sokaklardan birinde uygun yere bırakıp 100 metre ötedeki Arastaya girin önce. Semercisiyle, ayakkabıcısıyla, berberiyle, nalbur dükkanlarıyla, esnaf lokantalarıyla, meydandaki şadırvanıyla Arasta, 20. yüzyıl başında donmuş gibidir.
Çarşıda hediyelik eşya ve Muğla dokumaları satan dükkanlar da vardır.
Karnınız acıktıysa, esnaf lokantalarından gözünüzün kestiği birine girin. Ekşili döş dolması, keşkek gibi yöresel yemeklere rastlarsanız menüde, mutlaka tadın. Yemekten sonra Helvacı Tahsin’e uğrayın ve yöreye has Tahin helvasının ve Çıtırmık tatlısının tadına bakmayı unutmayın.
Arasta’da dolaşırken tarihi Saatli Kule çarpacak gözünüze. 1895 yılında Rum Filvari Usta tarafından yapılan ve üzerinde ustasının imzasını da taşıyan kulenin saati hala çalışıyor.
"Tarihi Muğla Evleri"nin en güzel örnekleri, Arastanın hemen yukarısındaki elektrik santralının üstündeki Saburhane’dedir.
Kentin başlıca dini yapıları merkezdeki Kurşunlu Camisi (1493), Pazar yeri Camisi (1842), Şahidi Camisi (1848), Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılan ve minaresi 19. yüzyıl başında eklenen Şeyh Camisi (Şeyh Bedrettin Mahallesi’nde, 1565) Menteşe Beyi İbrahim bey tarafından yaptırılan Ulu Cami (Elektrik Fabrikası karşısında, 1334)’dür.
Osmanlı yapısı Yarım han, Yağcılar hanı ve Konakaltı hanları görülmeye değer. Restore edilerek bugün de kullanılan Yağcılar Hanı turistlerin uğrak yerlerinden. 250 yıllık Konakaltı Hanı Konakaltı Kültür Merkezi olarak hizmet veriyor.
1334 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından Ulu Caminin vakfiyesi olarak yaptırılan Vakıflar Hamamı yapılan restorasyon çalışmalarının ardından bugün Muğlalıların olduğu kadar yerli-yabancı turistlerin de ilgi odağında.
Asar Dağı Yamaçlarında Saburhane Turu
Saburhane’nin dar sokaklarında, eski Muğla evlerinin arasında dolaşın ve tepeye kadar çıkın. Fotoğraf makinanızı yanınıza almayı unutmayın. Çünkü her köşeyi döndüğünüzde deklanşöre basmanızı gerektirecek bir kare çıkacaktır karşınıza. Evlerin bacaları dikkatinizi çekecek. Kiremitten şapkalı bacalar Muğla evlerinin simgesi sayılır. Evler iki katlı ve çoğunlukla küçük bir avluya sahiptir. Yüksek duvarlarla sokaktan koparılmış avlularına iki kanatlı ahşap kapılardan izin alıp gireceksiniz. Belki bir Muğlalı sizi evine davet edecek. Birbirini rahatsız etmeden, önünü kapatmadan kat kat yükselen evlerden birinde ağırlanacaksınız.
Muğla’nın Saburhane mahallesi kentsel SİT alanı ilan edilmiş, sadece evler değil sokaklar, duvarlar ve “kuzulu kapı” adı verilen kanatlı kapıları da korumaya alınmış. Belediye, valilik ve sivil toplum kuruluşlarının ortak çabasıyla kentsel koruma bilinci geliştirilmiş. Yıkılmaya yüz tutmuş kimi evler devlet ve özel kuruluş ve kişilerin katkısıyla korunmaya çalışılıyor.
Dönüşte Muğla Müzesi’ne mutlaka uğramalısınız. Hafize Ana (Hafize Kaşıkara) Evini ve Belediye tarafından restore edilerek Kültür Merkezi’ne dönüştürülen Şerefliler Evi’ni görmelisiniz. 200 yıllık geçmişi olan Hafize Ana Evi ödül almıştır.
Saburhane Meydanı
Muğla 400’ e yakın tescilli evi 170’e yakın sivil mimarlık örneği yapısı, 100’e yakın sokağı, eski hanları, şadırvanları arastası, meydanları ve camileriyle örnek bir Kentsel Sit alanıdır.
Saburhane Meydanı özgün mimari karakterin coğrafyayla uyumlu şekillendiği, Türk-Rum yada Müslüman-Hıristiyan olmak üzere iki farklı kültürün bir arda yaşadığı tipik bir yerleşmedir. Meydan adını bir zamanlar burada yer alan hapishaneden alır. Kimi evlere çıkmaz sokaklardaki avlu kapılarından geçilerek ulaşılır. Açık ya da kapalı ön sofaları, ahşap süslemeleri verandaları, duvara gömülmüş dolap şeklindeki banyoları Muğla evlerinin belirgin özelliklerindendir.
19.yy’ın başlarından itibaren Osmanlının kaybettiği topraklardan (Balkanlar, Kırım ve Girit) göç eden varlıklı insanlar yanlarında Rum ustaları da getirmişlerdir. Rum ustaların etkisiyle 1820-25’ lerden sonra mimari değişimler ortaya çıkmıştır. Sadece Rum ustalar değil, değirmenciler, terziler, doktor ve eczacılarda Muğla’ya gelip yerleşen Rumlar arasında yer alıyordu. Rumlar Saburhane Meydanı ve çevresinde yoğunlaşmışlardı. Rumlar zamanında Saburhane, ulu çınarların olduğu, ortasından dere geçen ve dere üzerinde taş köprüsü olan sosyal hayatın yoğun olarak yaşandığı bir mekan özelliği taşımaktaydı. Yapı ustalığı ve marangozluktan sonra en önemli ve yaygın meslek meyhanecilikmiş. Meyhane Boğazı dediğimiz Andon’un hamamının (Zeliha’nın Hamamı) bulunduğu sokakta sağlı sollu meyhaneler yer alırmış ve mezeler adalardan gelirmiş.
Andon’un Hamamı (Zeliha'nın hamamı)
150 yıllık bir Rum hamamıdır ve Rum sahibi Andon tarafından işletilmiştir.Mübadeleden sonra Türklere satılmıştır.
Asar Dağı Zirvesi'ne ve Değirmendere'ye Yürüyüş
Nefesine güvenenler, bir gün Muğla merkezinden hareketle Asar(Hisar) Dağı zirvesine yürümeliler. Saburhane mahallesinin üst noktasından başlayan yürüyüş zirveye kadar 1 saat sürüyor.
Üstü tıpkı masa gibi düz olan ve belki de bu nedenle, halk arasında Masadağ olarak da bilinen Asar Tepe’ye çıkanların ödülü olağan üstü bir manzara ve çevreye dağılmış antik kalıntılar olacak. Kalıntılar olasılıkla Hitit metinlerinde de sözü geçen Mabolla Kalesi’ne ait olmalı. Kale düzlüğünün güneyindeki düzlükteki irili ufaklı taşlardan oluşan ve olasıkla konut türü yerleşimlere ait yapı yıkıntıları da görülür. Bu alanın altındaki alt düzlükte II. Bin Anadolu Hitit ve I.Bin Frig ve Urartu Geleneklerini yansıtan, Karya ve Likya Bölgesinde varlığını geç dönemde de sürdüren açık hava kutsal alanları görülür.
Mabolla Kalesinin iri dikdörtgen taşlardan oluşan surlarının güneye doğru süren uzantıları oldukça iyi korunmuştur.
Sur duvarlarından aşağıya doğru sürüklenen bazı bloklar üzerinde izlenen kenetler ahşap kenet yuvaları
özelliğindedir ve M.Ö. 5. yy.la tarihlendiğine ilişkin ipucu vermektedir. Masadağ Kuzeydeki düzlüğe yakın yerinde ise yüksek teraslar üzerine oturtulmuş ve en az 3 katlı olan ve harçlı moloz taşlarından yapılma bir ortaçağ sarayı yer alır. Mabolla’nın doğu ve batı üst yamaçlarında ve çoğu yakın zamanda soyulmuş kaya oygu mezarları yer alır.
Asar Tepe çıkışı öncesinde ya da dönüşte, yürüyüşün başlangıç noktasından sağ tarafa doğru dere içindeki güzergahı seçerseniz Değirmen Deresini de gezme imkanı bulursunuz. Derenin küçük bir şelale yaparak göllendiği noktaya yapacağınız bir saatlik bir yürüyüş güzergahı üzerinde tarihi kilise kalıntısını, Değirmendere’nin doğal güzelliklerini izleme şansı bulursunuz. Şelaleyi sazlıkların arasındaki doğal taştan merdiveni kullanarak yukarıdan fotoğraflayabilirsiniz. Taşlar kaygan olabilir. Aman dikkat.
Sıcak yaz günlerinde mayonuzu almayı unutmayın. Yorucu yürüyüşün ödülü şelalenin göletine dalıp serinlemek olacak.
Geleneksel Muğla Evleri( Mimari Özellikleri)
Muğla evleri; tasarımları, ahşap işçilikleri, tavan işlemeleri ve şehrin sembolü haline gelmiş bacaları ile Türk geleneksel mimarisinde özgün bir model oluşturmaktadır. Genelde iyi korunmuşlardır. Geleneksel mimariden doğrudan esinlenmiş yeni yapıların da Muğla bölgesinde halen diğer bölgelerimize kıyasla daha fazla inşa edildiği söylenebilir. Bunda kentin yüksek eğitim ve yerel şuur düzeyi ile yörenin turistik bir bölge olmasının etkileri bulunmaktadır. Kent merkezinde özellikle Hisar dağı eteklerine doğru yoğunlaşan eski Muğla evleri, Karabağlar Yaylası’ndaki Karabağlar Mahallesi ve Yılanlı Dağı yamacındaki Düğerek Mahallesi evleri ile bir arada ele alınabilir.
‘Hayat’ olarak adlandırılan açık ön sofalar kuzulu kapı olarak adlandırılan avlu girişleri, ocaklar, bacalar, uzun ve geniş saçaklar, tavan süslemeleri, ahşap süslemeli verandalar, duvarlara gömülmüş dolap biçimli banyolar Muğla evlerinin tipik özellikleri arasındadır. Büyük çoğunluğu avlulu ve iki katlıdır. Bazılarında hayat bölümü sonradan kapatılmıştır. Yakın devirde inşa edilen evlerde ise, 'hayat' doğrudan kapalı olarak yapılmaktadır.
Genel özellikleri, bütün Türk evlerinde olduğu gibi, aile mahremiyeti anlayışının bir ürünü olarak içe dönük olmalarıdır. Özellikle zemin katlarında sokağa penceresi olan ev yok denecek kadar azdır. Buna karşılık avluya bakan pencerelerin çokluğu dikkat çeker ve açık, yarı açık yaşam mekânlarıyla, geniş saçaklarla zenginleştirilir. Bu nedenle, ön cephe özelliği avlu tarafından ortaya çıktığından, manzara ve güneş hakimiyetini de dengelemek üzere, evler parsellerin yukarı köşelerine ve kuzeye sağır, güneye açık olarak yerleşirler.
Plan tipleri, 'hayat' ile bunun etrafında yer alan odaların bulundukları konuma ve üst kata çıkan merdivenin yerine göre değişiklikler gösterir. Üzerlerinde yer aldıkları parsellerin biçimi ve komşu binaların konumu da planların oluşumunda etkili olabilmektedir. Ancak, genel hatlarıyla merdivenlerin, sofa içindeki yerlere göre ortadan ve yandan merdivenli tipler olarak sınıflama yapmak da mümkündür.
Ortadan merdivenlerde, üst kata çıkış binayı simetrik olarak ikiye ayırdığı gibi, farklı şekillerde de bölebilir. Ancak her iki durumda da yaygın olan uygulama, merdivenin geriye doğru sokulan bir orta sofadan çıkması ve binanın arka duvarına yaslanmış olmasıdır. Merdiven ahşaptır. Altı depo olarak kullanılır. Her iki yanında simetri hakimse birer veya ikişer oda yer alır. 'Hayat'a odalara girişte 45 dereceli kırılmalar bulunur. 'Hayat' avlu cepheleri boyunca uzandığı gibi, sadece merdivenin açıldığı ve oda girişlerinin bulunduğu orta kısımda da yer alabilir. Bu tiplerde de yaygın olan uygulama orta sofanın bina cephe hattının ilerisine doğru beşgen şekilde çıkma yapmasıdır. Ortadan çıkan merdivenin yapı kütlesine simetrik olarak ayırmadığı durumlarda ise, 'hayat'ın bir tarafında odalar yer almakta, diğer tarafında ise yine bu bölümün devamı olan yarı açık bir mekân bulunmaktadır. Genellikle, avluya bakan cephelerinde boydan boya 'hayat' bulunan evlerde ise, üst kata merdivenle çıkılır. 'Hayat'ın genişliği binanın yanından çıkan merdivenin iki kolunun genişliği ile uyum içindedir. Odalar 'hayat'ın gerisinde ve yapının arka duvarına yapılmış olarak yan yana sıralanırlar. Her biri doğrudan 'hayat'a açılır.
Sokaktan evlere kuzulu kapılardan girilir. Bu kapı geniş iki kanadı olan ve bunlardan genellikle girişe göre sağ taraftakinin içinden ikinci bir küçük kapı açılan, 2.30 m. yükseklikteki avlu duvarının yüksekliği ile orantılı, çoğunun üzerinde küçük iki tarafa meyilli. kiremit örtülü, ahşap çatısı bulunan kapılardır.
Avlular, yılın yedi sekiz ayı boyunca yaşanılan, evin kapalı mekânları ve 'hayat'larıyla kullanım bütünlüğü içinde olan, genellikle kayrak taşı ile kaplı bir çoğu havuzlu iç bahçeler şeklindedir, Duvarlara yakın yerlerde ağaçlar yer almaktadır. Evin bir duvarına bitişik olarak veya yarım bir konumda tek katlı müştemilat bulunur. Müştemilat içinde evin asıl mutfağı, ocağı, kileri ve bazen de banyo yer alır. Ayrıca, temiz su havzaları da bu binanın içinde veya dışındadır.
Yapılar genellikle taş veya ikinci derecede ahşaptır. Tüm taşıyıcı duvarlar, avlu duvarları, özellikle zemin katlar kireç harcı, kırma-moloz taş duvarlarla inşa edilmiştir. Çatı örtüsü olarak alaturka kiremit kullanılır. Çatı dışında duvar üstleri, ocak çıkıntılarının baca halinde daraldığı girintilerin üstleri de yağmurdan korunacak tüm çıkıntılar bu kiremitle örtülüdür. Ayrıca, bugün Muğla'nın sembolü olarak kabul edilen karakteristik bacadan alaturka kiremitlerle yapılan kendine özgü bir şapka ile kapatılmıştır.
Muğla evlerini, temel olarak ikiye ayırmak mümkündür :
Türk evleri
Özellikle Hisar Dağı eteklerine doğru yayılmış olan bu evler, kentsel silüeti kırmızı kiremit çatı beyaz duvar ve üzerlerinden taşan yeşil ağaçlar üçlüsü ile oluşan armonisi içinde, geleneksel dokunun özünü oluşturan yapılardır. Avlu içindeki müştemilatlarıyla bir kullanım ve form biçimini oluştururlar. Bazılarının 'hayat'ları sonradan kapatılmış, yakın devirde inşa edilen bazılarında ise bu bölüm doğrudan olarak yapılmışlardır.
Rum evleri
Kentte Rum tüccarlarının yerleşmeye başlaması ile Rum aileler Konakaltı ve Saburhane mevkileri çevresinde yerleşerek kendi kültürlerine göre biçimlenen taş evleri inşa etmişlerdir. Bu evleri Türk Evlerinden ayıran temel özellik içe kapanmış olmaları, avlu yerine sokakla bütünleşen bir cephe ve kütle nizamı göstermeleridir. Diğer ayırt edici özelliği ise kesme taş yapı olmalarıdır. Eski şehrin ticaret ve zenaat merkezi Arasta mevkiinde 1895'de Rum Filivari Usta'nın elinden çıkmış saat kulesi de Rum nüfusun Muğla'ya yadigarlarındandır.
Kentte halen yaşları 100 ila 300 arasında değişen 400 yapı koruma altındadır ve kapsamlı bir restorasyon girişimi başlatılmıştır.
Koruma Altındaki Muğla Evleri
Büyükşehir Belediye Hizmet Binası
1867 Osmanlı İdari taksimatında mutasarrıflık olan Menteşe Livasının hükümet konağı olarak yapılmıştır.
Konağın planı devrin jandarma komutanı olan Şamlı Binbaşı Hüseyin Bey tarafından çizildi. Şam’ daki bir konaktan esinlenerek çizilmiştir. Adliye Binasının 2. katı 1889 yılında Muğla Mutasarrıfı olan Cafer Paşa tarafından yaptırılmış ve binanın inşaatında Rum ustalar çalışmıştır. Bina, 1949 yılına kadar valilik binası olarak daha sonra da adliye binası olarak kullanılmıştır.
2003 yılında Milli emlak Müdürlüğü tarafından Belediye Hizmet Binası olarak kullanılmak üzere Muğla (Büyükşehir) Belediyesine devredilmiştir.
Belediye Kültür Evi
Muğla Belediyesince 1999 yılında kamulaştırılan yapının tarihi 1800’ lü yıllara dayanmaktadır. Önceleri Şerefliler Ailesi’ ne ait olan yapı, hem Türk hem de Rum mimarisini bir arada göstermektedir. İç avlu cephesinde altta açık bir sofa, üst katta kapalı ahşap cumbası yer alır. Odalar sofalara açılmaktadır.
2003 yılında restorasyonu tamamlanarak hizmete açılmıştır. Yöresel kıyafetlerin, eşyaların sergilendiği, kültürel etkinliklerin düzenlendiği bir mekan haline gelmiştir.
Özbekler Evi
Geleneksel Muğla evlerinden biri olan, Hacı Hamzalar ve Ali Rıza Özbek evi olarak bilinen yapı, yaklaşık 225 senelik bir geçmişe sahiptir.1987 yılında Muğla Mimarlar Odasınca en iyi korunan ve yaşatılan ev ödülü verilmiştir.İlk zamanlarda yapı toprak damlı iken sonradan belli tadilatlar geçirmiş ve yapıda kış evi, yaz evi, sahanlıklar, ev altları gibi mekanlar yapılmıştır. Sonraları toprak dam kapatılarak ahşap bağdadi ve kiremit çatılı bir sisteme dönüştürülmüştür. Yola bakan cepheleri sağır taş duvar iç avluya bakan kısmında ahşap malzemeden oluşan açık sofa yer almaktadır.
Restorasyon sırasında taş duvarların eksik kısımları tamamlandıktan sonra zemin kattaki mevcut taş duvar ortaya çıkarılarak temizlenmiştir. İç bölmeler tamamen soyularak ahşap bağdadi kısım ortaya çıkarılmış ve sadece çürük ahşaplar değiştirilmiştir. Yapının üst katında yer alan orijinal kapı ve yüklüklerin yıpranan kısımları tamir edilmiş ve odanın giriş kısmında orijinalinde bulunan 3 kemer ve ahşap dikmeler ortaya çıkarılmıştır. Sıvalarda Muğla’da kullanımı yaygın olan horasan harcı (kireç, saman, keçi kılı ve harç karışımı) kullanılmıştır. Muğla Belediyesince kamulaştırılarak restorasyonu tamamlandıktan sonra 2005 yılında hizmete açılmıştır.
Hacıkadı Evi
Bugün kayıtlara “Hacıkadı Evi” olarak geçen evin yapım tarihi 1875-1880 yılları arası olup günümüzden 130 yıl öncesine dayanıyor. Muğla’nın ilk belediye başkanı olan Hacıkadı Süleyman Efendi ve eşi Pembe Hatun bu evi oğulları Ömer Efendi için yaptırmıştır. Muğla için önemli olan tarihi saatli kule ve eski adı Memleket Hastanesi olan devlet hastanesi de aynı aile tarafından yaptırılmıştır.
2004 yılında Muğla Valiliği tarafından basit onarım yapılarak 2005 yılında hizmet vermeye başlamıştır.
Sanat Evi
Arasta
Şehri dış dünyaya bağlayan tek unsur, İzmir –Aydın –Çine, Tavas-Denizli güzergahı iken bu güzergahı kullanan kervan yolu Muğla’dan geçiyordu. Deve kervanları bugünkü Sekibaşı Sokağı’ndan kente girerler ve bu yolu takip ederek merkeze varıp, bugünde Kentsel Sit alanının ticari merkezi olma niteliğini koruyan bölgesinde Yağcılar Hanı, ve Kocahan’ da konaklarlardı. Kervanlar Saburhane semtinden şehri terk ederek, bugün de mevcut olan “Yılanlı Dağı Yolu” üzerinden Tavas’a ulaşırlar ve oradan da Denizli’ye geçerlerdi.
Arasta’da çeşitli mesleklerin loncaları vardı ve toplu olarak bulundukları yerlere adlarını verirlerdi. “Demirciler Arastası”, “Bakırcılar Arastası” günümüzde de halen aynı şekilde adlandırılmaktadır.
Arastanın kuzeyinde yer alan Tabakhane de kent yapısı içinde önemli bir ticaret merkeziydi. Burada işlenen deriler kervancılardan çok ilgi görürdü. Kervancılar için önemli olan diğer mallar ise el tezgahlarında dokunan bezler, orman ürünleri (kereste) ve Hamursuz dağından çıkarılan yüksek kaliteli kireçti. Bunlar karşılığında Muğla da yeterli oranda ekilmeyen buğday, bazı tarım ürünleri ve kumaşlar alınırdı.
Muğla’nın eski kervan yolu güzergahı üzerinde kuzey-güney, doğu-batı akslarının kesiştiği noktada yer alan geleneksel ticaret merkezi arasta tarihi dokusu sivil mimari özelliklerini yansıtan, ticari yoğunluğa sahip bir bölgedir.
Bu bölge özellikle 80’li yıllardan itibaren toplum yaşayışının çeşitli nedenlerle değişmesi, kent merkezinin güneye doğru kayması, eski ustaların yerini alacak yeni ustaların olmayışı gibi nedenlerle eski önemini kaybetmeye başlamıştır.
Konakaltı Hanı / Kültür Merkezi
19.yy’ a tarihlenen sivil mimarlık örneği bu han ahşap ağırlıklı bağdadi bir yapıdır. Üst kat şehre ticaret yapmaya gelen tüccarların ve mevsimlik işçilerin konaklaması için kullanılmıştır. Alt katta dükkanlar, hayvan damları ve ambarlar yer almaktaydı. Muğla Belediyesi himayesinde Ağa Han mimarlık ödülü sahibi Nail Çakırhan gözetiminde restore edilen han, günümüzde Muğla Belediyesi Eğitim, Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü bünyesinde kültürel ve sosyal faaliyetlere ev sahipliği yapmaktadır.
Yağcılar Hanı
Yapımı yaklaşık 1493 yılına dayanmaktadır. Han kentin geçmişinde önemli bir ticari merkezdi. Sağlam taş duvara dayalı bağdadi ve ahşap karkas sistemde yapılmıştır. Burası eskiden yağhanelerden oluşmaktaydı. Günümüzde restore edilerek ticari bir merkez ve avlusundaki çınar ağacının gölgesinde bir dinlenme alanı olarak kullanılmaktadır.
Saatli Kule
1895’ te Muğla’nın ilk Belediye Başkanlarından Hacı Kadızade Süleyman Efendi ve eşi Pembe Ana, Hicaz’a giderken Şam şehrinde gördükleri kulenin bir benzerini Muğla’da yaptırmak istemişler ve ünlü Rum usta Filvarus’a (Mihail Konstantin’in oğlu) bugünkü saatli kuleyi yaptırmışlardır.
Camiler
Ulu Camii
Şehrin en eski camisi olup Menteşe Sultanlarından İbrahim Bey tarafından 1334 yılında yapılmıştır. 1938 yılında Muğlalı Abdizade Bey tarafından onarılmıştır.
Kurşunlu Camii
1493’te Es seyit Şücaaddin tarafından yaptırılmıştır. 1900’de Şerif Efendi tarafından son cemaat yeri eklenmiştir. Minaresi de aynı yıllarda Hacı İsmail tarafından yapılmıştır. Eskiden otuz odalı bir medresesi de bulunan camiinin Muğla’da ki diğer camilerde ayrılan en önemli özelliği kurşunla kaplanan büyük kubbesidir. Cami içinde yer alan kalem işi süslemeler Rodos’tan getirilen kök boyalarla işlenmiştir. Düzgün kesme taştan örme beden duvarları Selçuklu Mimarisi özelliği taşımaktadır.
Şahidi Camii
18. yy’da caminin bugün bulunduğu yerde bir Mevlevi Mescidi yer almaktaydı.sonradan yıkılan bu mescidin kalıntıları üzerine,1848 yılında Hacı Osman Ağa tarafından bugünkü caminin ana binası inşa ettirilmiştir. İlk onarımı 1869’da olan yapıda ikinci esaslı onarım Mevlevi şeyhi olan Şeyh Cemal tarafından 1911 yılında yaptırılmıştır. Caminin bahçesinde, camiye adını veren ve 1470-1550 yılları arasında yaşadığı bilinen Mevlevi Şeyhi Hz. Şahidi’nin türbesi ile ilk mescidi kuran Şeyh Seyit Kemalettin’ in mezarı bulunmaktadır. Caminin iç bölümü günümüzde de dervişlerin bir zamanlar halka halinde zikir yaptıkları haliyle aynen korunmaktadır.
Geleneksel Pazar Yeri
Yeşilyurt / Pisye Antik Kenti
İl Merkezine 14 km. uzaklıkta bulunan Yeşilyurt Beldesine Muğla garajından saat başı kalkan dolmuşlarla ulaşabilirsiniz. Belde, dokumacılığı ile ünlü. M.Ö. 1500 yıllarına kadar uzanan Pisye antik kentinin izlerini taşır.
Hellenleşme döneminde Pisye biçimine bürünen adın aslı, büyük olasılıkla, Luvi Dilinden Pissuwa'dır. Yeşilyurt yakın zamana kadar Pisi Köy, ya da Pisi Köyü diye anılmakta, böylece İlk Çağ kentinin adını Türk Ağzına uydurulmuş biçimiyle yaşatmakta idi. Pisye antik kenti ile ilgili ilk yazılı belge M.Ö. 196 yılına aittir. Bu belgede Rodoslu general Niagoras 'ın İdyma ve Kyllandis 'la birlikte bu yerleşmeyi Makedonya kralı V.Filip'in elinden geri aldığı anlatılır.
Pisye Akropolisinin bulunduğu tepe, Yeşilyurt Kasabasının 1,5 km. kadar güneyindedir. Burada bazı temel ve duvar kalıntıları vardır. Ayrıca kasabanın kuzeyinde 2km. kadar uzağında bulunan, geliş yolunuzun eteğinden dolandığı tepecik üzerinde, halkın Aslanlı dediği yer, toprak çanak, çömlek kırıntısı ile doludur. Hatta tek tük İlk çağ yapılarından kalma işlenmiş taşlar görülmektedir.
Burada belki de İlkçağ kentinin bir dış mahallesi vardı.Kasaba içinde, hatta eski yapılarda, cami duvarı gibi olağan yerlerde, İlkçağ kenti yapılarından devşirme parçalara pek az da olsa rastlanılmaktadır.
Muğla Bacası
Türkiye'nin Rize’den sonra en çok yağış alan ili olan Muğla’da, halk arasında 'Deli Memet' olarak adlandırılan poyrazla karışıp her yönden yağan yağmur sonucunda ihtiyaca göre bir baca yapım şekli ortaya çıkmıştır.
Muğla'nın simgesi haline gelen bacalar 28 adet yağlı ve oluklu kiremitle, yağmuru ve rüzgarı kesecek tarzda yapılmaktadır. Yağıştan korunma amacıyla üzeri haç formunda kapatılan dikdörtgen bacaların dört tarafının açık olması, tıkanma ve tütmeyi engellemekte ve evleri tehlikeden uzak tutmaktadır.
Geleneksel Muğla bacası, çoğunlukla Muğla merkez olmak üzere Milas, Yatağan, Ula, Köyceğiz, Ortaca ilçeleri ve Bozüyük, Kafaca, Yeşilyurt, Yerkesik, Gökova ve Akyaka beldelerinde de uygulanır.